19 Haziran 2017

    ‘Biz öyle bir müdahale yaparız ki buna tatlı geçiş denir’

 

TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Genel Kurulu'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sanayi üretimindeki tırmanışın devam etmesi, büyümenin üretime dayalı olduğunu gösteriyor. Öyle lafta kişi başına düşen milli gelir bu demekle olmaz. Yakında olmamız gereken sıralara geleceğiz. Yatırımlar için açıklanan tedbirler, faizler konusunda sayın Başkan ile aynı şeyi düşünüyorum, bu konuda müdahalemizi sürdüreceğiz. Biz öyle bir müdahale yaparız ki buna tatlı bir geçiş denir, o tatlı geçişle de biz yatırımcıların önünü açmış oluruz. Yüksek faizlerle yatırımcıyı köşeye sıkıştırırsak, üretim de istihdam da durur. Biz netice almaya kararlıyız, bu işi başaracağız. ‘'

Cumhurbaşkanımızın faiz konusundaki hassasiyetini hepimiz biliyoruz. Bizim buradaki farklı bakış açımız şudur; Üretimin önündeki engel yüksek faiz değildir. Faizin ta kendisidir. Faizin % 0.10 olması bile mevcut iktisadi bozuklukların oluşması için yeterlidir. Faiz zaman türevi içinde olumsuzlukları arttırır. Tevrat'ta geçen yılan sokması gibidir. Zehir  yavaş yavaş yayılır. Son bir kaç dk da can alır. Ekonomide de faiz böyledir. Dolayısı ile faizin anapara sisteminden, Cumhurbaşkanının dediği gibi tatlı bir geçişle dışlanması lazım. Bu geçiş faizleri azaltarak olmaz. Bu, yılanın sokmasına müsaade etmektir. Ya yılandan kaçacaksınız ya da öldüreceksiniz. Cumhurbaşkanının ifade ettiği sanayideki büyümenin üretime dayalı olduğu yüzeysel bakıldığında doğrudur. Ancak bu üretimi finanse eden faiz sermayesidir. Büyüme, faizli yapı olan borçla yapılan bir büyümedir. Açıklanan ilk çeyrekteki % 5 büyüme borç ile büyümedir. Bunun geri dönüşümü olacağı için, daha yüksek oranda olumsuzlukları oluşturacaktır. Çünkü sistem borca dayalı bir döngü ile parayı kontrol ediyor. Sizin üretimleriniz faizli bir paraya bağımlıdır. Dolayısı ile yerli  ama bağımsız bir üretiminiz yoktur. Bu konu yapısal bir değişim için önemli bir nokta olup iyi kavranması gerekiyor. Faizli para ile üretim olmaz.  Bu düşünce temelinde, mevcut ekonomik kurgu içinde Yatırım ve Tasarruf eşitliği lağvedilmelidirYatırım yapısı yeni bir modelleme ile tasarrufa bağımlılıktan kurtarılmalıdır. Yatırım, seçilmiş otoritenin karar vermesi kadar kolay  olmalı. Bunun önündeki engellerin hiç biri, hiç bir mazeret ve hiç bir parametre, gerekçe gösterilerek kabul edilmemelidir. Çünkü bu milletin seçtiği iradenin, millet için vereceği karardır.

Milli gelir, milli iradenin yatırım kararı ile belirlenmeli. Faiz modeline bağlı rakamlar millete yansıyan gerçek gelir değildir. Yatırım kararının  eşitliği, milletin nüfusu ve ihtiyaçları olmalıdırBu denklem yeniden kurulmalıdır. S=I (Tasarruf/yatırım) eşitliği, her ikisinde faiz olduğu için gerçekleşmesi mümkün değildir. Tasarruf eksikliğinden şikayet eden bakanlar, önce bu paradigmalarını değiştirmeleri lazım. Faize dayalı bir değersayım, bu milletin değersayımına terstir. Mevcut durum da tasarruflar faize bağlanmıştır. Yatırımlar faize bağlanmıştır. Bu şu demektir; mal ve hizmetler faize bağlanmıştır. Siz üreteceksiniz, paranın sahibi bankalar hep kazanacak. İşte İSO'nun açıklaması bu gerçeği ortaya koymaktadır. İSO'nun(İstanbul Sanayi Odası) açıklamasına göre; Sanayi kuruluşları, elde ettikleri 52 milyar liralık esas faaliyet kârlarının yarıdan fazlasını, yüzde elli beşini finansman gideri faiz olmak üzere  ödüyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın TİM  konuşmasında ifade ettiği üretime dayalı büyüme maalesef faizle olmaktadır. Sanayici, iş adamı, sistem gereği bankaların kapı kuludur. İşletmelerini devam ettirebilmeleri için, bankaların ekonomideki parasal ilahlığını mevcut para kredi sistemi gereği, kabul etmek zorunda kalıyorlar. Yerli üretim için yatırım yapacak iş adamlarımız, banka parasına mahkum edilmiştir. Bu mahkumiyetten kurtulunmadığı sürece, yapılan bütün yatırımlar zaman sürecinde faiz düzeneği içinde bankalara gidiyor. Siz üretiyorsunuz ama bunu borçla yapıyorsunuz. Sistem borç alarak üretim yapma üzerine kurulmuş. Burada faizlerin az olması önemli değildir. Düşük faiz mantığı yanlıştır. Allah ile harp olan faizin azı çoğu olmaz.  Faizleri %1 de indirseniz fabrikaların kölelik çalışma ömrünü uzatırsınız. Mutlak manada sonuçta kazanan banka para kredi sistemidir. Bankaların 2016'da 195 milyar faiz geliri bunun somut göstergesidir. Bu zamana yayıldığı için doğru okunamıyor. Şimdi bankalar en yüksek vergiyi vermişler. Bankalar iş adamları gibi, ülkenin kalkınması için fabrikalar mı kuruyor? Bankalar çiftçi gibi tarlada emeği ile çalışıp mahsulünü üreten gibi alın teri mi döküyor?  Üreten banka mı ki bu kadar vergi veriyor? Hayır, bankacılık sistemi sanayicimizi, iş adamlarımızı emekçilerimizi para sistemi ile soyuyor, çalıyor, çaldıklarının vergisini verip halkın nazarında kendisini temiz gösteriyor. Onun için sık sık her gün reklam verirler. Paranın sahibi bu açıdan  çok önemlidir.

 

 

Çünkü tasarrufu faiz etkiliyor, yatırımı faiz etkiliyor. Bu bir kurgu ve modeldir. Bizim  değerlerimize ait değildir. Neden bize ait olmayan, sürekli  milletimizin aleyhinde sorunlar üreten bir para modelini uyguluyoruz ? İş adamları fabrikaları kapasa, bankalar mı gidip fabrikaları açacak ? Millet  ve yönetim hala şunu anlamayacak mı? Kurulu düzende siz kölesiniz bankalar efendidir. Oyunun yapısal işleyiş biçimini görmediğiniz sürece, dikkatiniz sürekli asıl hedeften caydırılacaktır. Sistem borca dayalı bir yapı üzerinde kodlanarak, sürekli bir köleliğin devam ettirilmesi üzerine kurulmuştur. Eğer bu  işleyiş içinde çözüm arar, sistemin mevcut akışını değiştirmezseniz, artarak kaosa doğru süreç gidecektir.

Borçla büyünülmez. Borç, sizin köleliğinizin belgesidirSürekli borçlanmak sürekli köleliktir. İktisadi politikaları, borçla büyüme ve borçla yatırım yapma modelleri üzerine kurmak; millete, devlete hıyanettir. Sistemde tasarruf borçla yaptırılıp, yatırım borçla yaptırılıyor.  Tasarruf ve yatırım eşitliği faize çalıştırılan iki  kurgudur. Çünkü borca dayalı olarak bu eşitlik oluşturuluyor. Dolayısıyla borçla tasarruf, borçla yatırım olamaz. Bunu okullarda böyle  öğrenip devlette yönetici olan dindarı da dinsizi de böyle uyguluyor. Bu denklem öğretim  müfredatından da çıkartılmalıdır. Çünkü zehirlenme bu iktisat anlayışı ile buradan başlıyor. Değişmek zorundadır. İşte bu bir paradigma/değersayımı değişimidir. Paranın ekonomideki girişi, yürüyüşü bu borç üretme modelinden çıkartılmaz zorundadır. Çünkü bu borç  faiz üretir. Faiz üreten çarkları kırmadıkça  faizle mücadele edemezsiniz.  Bu paradigma milli değildir. Kendi değersayımımıza bağlı yeni iktisadi model kurmak zorundayız. Bu modelin kurulması tasarruf yatırım eşitliğinin bozularak ilk adımı atılmalıdırBu da Taban ekonomisidir. Yatırımı bağımsızlaştırılmalıdır. Yatırımın bağımsız olabilmesi için, bağımsız bir  para biriminin olması şarttır. Mevcut faizli para yatırımlardan çekilmelidirYeni modellemede sanayicimize, iş adamlarına yeni para ‘' yatırım parası'' verilmelidir. Bu modelin nasıl uygulanacağı, teknik detayların ne olacağı, her şeyi ile tamamlanmış matematiksel kurgusu yapılmış ve hazırdır. Sadece uygulayacak irade lazım.

Devlet mevcut yeni yapılanması içerisinde, kendi parasal yapısını da oluşturmak zorundadır. Finansman sorununun nasıl büyük bir oyun olduğunu devlet kendisi parasına hâkim olduğunda bütün millet görecektir. Bu bir para savaşıdır.

Selam ve dua ile...